İster inanalım ister inanmayalım, hepimiz dünyaya ailemizin biriciği olarak geliyoruz. Ve bu değerliliğimiz zaman içerisinde yaptıklarımız çerçevesinde yeniden değerlendiriliyor, tıpkı borsada bir hisse senedinin sürekli değer değişimi yaşaması gibi. Kimi zaman değer kaybı kimi zamansa değer artışını deneyimliyoruz. Stabil olduğumuz zamanlar da oluyor, kazanmıyoruz belki ama neticede güvenli bir limandayız. Tüm bu süreçlerde aslında değerlendiri(li)yoruz.
Üniversiteden mezun olduğumda, birçok noktada değerliydim. Öyle ya, “mühendis olmuştum, Türkiye’deki sayılı çift dil eğitim veren bir okuldan mezundum”. Ne zaman ki iş bulamadım o zaman başkaları söylemese bile değerimin zedelendiğini hissettim. Zor bir deneyimdi erken yaşlarda yaşadığım. Zira aklımın ucundan bile geçmemişti o güne kadar.
İş buldum, gelirim oldu ve tabii ki güzel bir de adresim, bir kez daha değerim yükseldi ve bu sefer üniversitedeki değerimden daha da yükseğe çıktım. Hem kendi gözümde hem de diğerlerinin. Yaka kartındaki logodan mı? yoksa giydiğim takım elbiseden mi bilinmez, hislerim değişmişti.
Ama çok acıdır ki, işten atılma riskini de çok erken yaşlarda deneyimledim. Bir kez daha düştüm yerlere. Kendimi tekrar değersiz hissettim. Hayat çok acımasızdı, bir ilerletip bir düşürüyor gibi geldi daha o günlerde..
Sonra yeni bir iş, yükselmenin yeni bir adımı olurken, adresin öncekine göre çok ulusluluğu, daha bir “şık” gösteriyordu beni. Değerim çok hızlı sıçradığını hissediyordum. Ve orada elde edilen başarılar benim için hedefe giden bir “ok” olmaktı. Hedefe giderken çevresinden habersiz olan bir “ok”.
Ama gün geldi kurum içinde işler durulunca değer konusu tekrar tartışma götürmeye başladı, kendi içimde. Ayılmıştım! Değer kavramının zihnimde algısı değişirken, bir taraftan da potansiyelimin kaşındırdığını hissetmeye başlamıştım
Derken gelen terfiler, ekip liderliği vs, değerimi daha da bir yükseğe taşıdı. Bu sefer yükselme kolayca aşağı inecek gibi de değildi. Artan yüksek oranda maddesel değerken manasal değerdeki artış daha bir alt seviyedeydi. Ve bu kaşındırmadan öte rahatsız edici bir şeydi. Sanki birilerine bir şeyin ispat edilmesiydi, ve bu kendimden başka birileriydi.
Gün geldi ve hayatımda bazı şeylerin farklılaştığını hissettim, sanırım olgunlaşıyordum. Kariyerin, ailenin, yaşamın anlamı belli bir yaşla da değişiyormuş ve ben bunu otuz altı yaşımda fark ediyordum. Bugün gerek çalıştığım yol arkadaşlarımdan gerekse ilişkide olduğum farklı sektörlerden dostlardan gördüğüm 38-42 yaş kritik bir dönem. Ben 36’da fark ettim, 38’de adım attım. Benim için önemli olan bu radikal meslek değişimi kararı değerimi başkalarının gözünde yeniden sorgulattı! Onların zihinlerinde ve dillerinde fırtınalar koparken, benim kalbimde yeni bir umut ve huzur .
Yeni işim, çalıştığım kurum ve kariyerle karşılaştırıldığında o kadar anlamlı mıydı?
Çok zor bir soruydu sorduğum. Zira benim adımlarım başkalarının gözünde bir hayalperestlik ve macerayken, bana göre mevcut durumu devam ettirmek çok ciddi bir maceraydı.
Sahi şimdi kim haklıydı?“
Ve 15-20 yılda elde ettiğim tüm kazanımlar yani değerim bir anda sıfırlandı birçoklarının gözünde, en yakınlarımda bile… Zor günler başlamıştı benim için, değerimin başkaları gözünden sürekli sorgulandığı günler, “Neden” ile başlayan cümlelerin etrafımda yankılandığı.
Çok şey yaşandı, dillendi. Kimi zaman dillenmeden duyguları deneyimlendi. Ve zaman ilerledi, benim için kısa birçoğu için uzun olan zaman diliminde insanların gözündeki değerim; “dayanıklılığım, azmim ve ortaya çıkarttıklarımla” yeniden değerlendirildi. Daha önce “onu bunu bırak kazanıyor musun – değdi mi atladığın maceraya” diyenler bunları unuttu, elde ettiğim kazanımları ilk kutlayanlar arasında oldu. Sanırım kaybettiğim maddesel değerim, “birçok insanın yapamadığını cesaretle yapmam nedeni ile” daha da yukarıya yükseldi, tepe yaptı!
Ne çok değer ve değerlendirilmeden geçiyormuşuz da farkında değilmişiz. Bilmiyorum sizler farkında mıydınız?
Dünya malı dünyada diyoruz belki ama “Terfi- Unvan – Statü- Para”yı her şeyden çok önemsiyoruz. Sonra her yeniden değerlendirmede ve değer kayıplarında mutsuz, tatminsiz, panik bireyler haline geliyoruz.
Halbuki çok daha değerli hale geldiğimizi de anlayabilecek olgunlukta ve teknik donanıma da sahipken, biz bunu anlayamıyoruz.
Ne demek mi istiyorum?
“Yaşanan her yeniden değerlendirme” maddesel boyutta “o an diliminde” bize “değer kaybı yaratsa bile” manen “değerimizi arttırıyor” ve hatta görebilene ilerleyen aylarda-yıllarda “madden” de…
– İyi ki iş bulamamışım, işe sahip olmanın kıymetini anlamışım,
– İyi ki işten çıkarılmışım; işten çıkarılmanın ne olduğunu öğrendiğim için radikal iş değişikliği kararıma sım sıkı sarılıp daha çok üretken olmuşum,
– İyi ki, kurumsalda durulan kariyerim olmuş da, gözümü tek noktadan alıp, daha farklı birçok noktaya bakmaya, kendimi geliştirmeme- potansiyelimi fark etmeme alan açmışım,
– İyi ki, tam da bırakılmayacak noktada bırakmışım da, öğrenmenin verdiği motivasyonla körelmekten kurtulmuşum,
– İyi ki, insanların gözünde “15-20 yılın ezber inançlarla değer kaybedeceğini” görmüşüm de bugün kendime, inandıklarım için yaşama şansını vermişim.
Madden aralarda değer kaybetmiş olsam bile manen hep değer kazanmışım. Bu değer ki aslında geçmişten geleceğe benim madden ve manen kazanmamın da anahtarı olan değer.
44 yaşımın ilk ayında en önemli öğrenmem bu oldu.
Burada amacım ben bunu yaptım demek değil!
Aksine benim inancım; “Ben bir şeyi yapabiliyorsam, bir başkası benden daha iyisini yapar”, tıpkı “bir başkası bir şeyi iyi yapıyorsa ben onu ondan daha iyi yapabilirim” gibi.
Yeter ki, artık içinden gelen sesi fark et.
Bu yazı neden yazıldı biliyor musun?
“Fark etmek, duymak isteyen varsa bu sese kulak versin” diye.
Hatırlatmak isterim ki; “potansiyeliniz keşfedilmeyi değil, ateşlenmeyi bekliyor”.