Koçluk yolculuğuna çıkmadan önce yol arkadaşım olacak kişileri tanımak, benim için çok önemlidir. En çok merak ettiğim konu ise kendileri ile ilgili hangi konuda gurur duyduklarıdır. Ve bu soruya en çok duyduğum 3 cevabı sondan başa doğru sıralarsam, üçüncü sırada “sabırlıyım”, ikinci sırada “fedakarım”, ve birinci sırayı “çok çalışkanım” alır. Görüşme ilerledikçe en çok şikâyet ettikleri 3 konu başlığını da “iş yüklerinin çok olması”, “yaptıklarının karşılığını alamamaları” ve “değer görmedikleri” oluşturur.
Ben de aslında sıkı çalışanlardan biriyimdir. Hem kurumsal kariyerimde hem de şimdi kendi işimde. Hatta yıllar önce, yoğun bir proje dönemi yaşarken şu anım olmuştu.
Gerçekten pis denebilecek bir projenin yöneticiliği yaptığım çok yoğun bir dönemdi. Projeye böyle dememin gerekçesini aslında projenin zor olması değil projeye katılan farklı hiyerarşik seviyedeki insanların projeyi zorlaştırmalarıydı.
Boyun fıtığım azmış, boyunlukla zorlukla çalışıyordum. Dışarıda deli gibi kar yağıyor ve saat 21:23’ü gösteriyordu.
Ofiste tek kaldığımı sanıyordum ki, tepemde direktörüm belirdi.
– Kemal, şu an fabrikada kendi özel işin için mi yoksa fabrika için mi kalıyorsun? diye sordu.
– Serge, biliyorsun projenin en yoğun dönemi ve gün içinde takım arkadaşlarıyla zaman geçirdiğim için mecburen benim işlerim bu saatlere sarkıyor, diye cevap verdim.
– Toparlan çıkıyorsun! dedi sert bir ifade ile.
Gülümsedim. O da bu saate kaldığına göre şaka yapıyor diye düşündüm ve PC’me geri döndüm.
5 dk sonra PC’nin kapatma tuşuna parmağını götürdüğünde saatin 21:23 olduğunu gördüm.
– Ya kendin temiz bir şekilde dosyalarını kapar çıkarsın ya da ben kapatırım? dedi.
Şakası yoktu.
Hayatımda ofisten ilk ve tek kovuluşumdur. Ve aynı zamanda ilk defa ondan duymuştum, iş-özel yaşam dengesi kavramını.
Bazen kronik bir yoğunluk yaşıyoruz. Durmadan çalışıyoruz. Her şeyi ama her şeyi unutuyoruz! Önceliğimiz biz hariç herkes olabiliyor. Kimimiz çocuğunu geriye koyuyor kimimiz sağlığımızı.
Peki ne için?
İşin kötü tarafı koçluk görüşmelerinde en çok duyduğum cümle, harcanan emeğin görülmediği gibi kendini ifade eden çalışana da “senden bunu isteyen mi oldu?” deniyor ve hatta bazıları şunu da ekliyor; “Zaman yönetimini doğru yapamıyorsun sonra gece gündüz burada çalışmak zorunda kalıyorsun”.
Ben çok şükür kariyerimin hiçbir yerinde böyle bir cümle ile karşılaşmadım. Ama belki sen de dahil birçok dost bu cümleyi şimdi acı bir şekilde hatırladı: “Senden bunu isteyen mi oldu?”
Çok çalışmayın!
Evet, evet yanlış duymadınız çok çalışmayın.
İşinizi layıkı ile yapmayın demiyorum
yanlış anlaşılmasın
SADECE ÇOK ÇALIŞMAYIN diyorum.
Çok çalışırsanız garanti ederim ki, daha çok çalışacağınız yeni işleriniz – uğraşlarınız olacaktır. Bir bakacaksınız, siz çalışırken kariyer ve aynı zamanda yaşam elinizden kaçmış! Bunun yerine işinizi yaparken gözünüzü dört açın! Kendinize zaman ayırın ve etrafınızda dönen potansiyel fırsatları görmeye çalışın.
Bu arada işinizi layıkı ile yapıp, vizyonunuzu ortaya çıkararak kendi kalitenizin farkına varın ve bunu diğerlerine de gösterin.
Kulağınız da delik olsun biraz. Delik dediysem, dedikodulara delik olmak değil. Dedikodular da gelecektir elbette, onları geldikleri gibi bırakın gitsin. Size zarar verecek hiçbir şeyi almayın. Siz fırsatları duymak üzere kulak kabartmaya devam edin.
İşinizin kalitesini sürdürülebilir kılın. Öyle ki, bir fırsatı hissettiğiniz anda, kaliteniz ve sürdürülebilirliğinizle o fırsat için talep edilir olun.
Yani kısaca ÇOK ÇALIŞMAYIN, UYANIK olun diyorum.
Ben bu cümleleri 2 yıl önce ilk olarak Linkedin’de yazdım. Ara ara, her çok çalışıp karşılığını alamayan insanlarla tanıştığımda tekrar tekrar “çok çalışmayın ama uyanık olun” dedim ve demeye de devam edeceğim. Bu arada her paylaştığımda “ÇOK ÇALIŞMAYIN” ve “UYANIK” kelimeleri bazılarını rahatsız etti.
Burada öncelikle UYANIK’tan kasdettiğim TDK sözlük de 3. anlama gelen “açıkgöz, kurnaz, cingöz” değil, 1 ve 2. anlam olan “uyumamış, uykudan uyanmış” demek.
Yani uyanın, uyumayı bırakın.
Bir şeylere hipnotize olmuş şekilde
çalışmayı bırakın.
Zira öyle büyük bir hipnozun içindeyiz ki, farkında bile olamıyoruz. Kariyer, terfi, maaş, prim, zam, araba, sağlık sigortaları… Hepsi birer aslında hipnotik kavram. Ve biz bu hipnozun içinde yaşıyoruz.
Bugün “Çok Çalışmayın – Uyanık olun” derken, sizi hipnozun sizi götüreceği yerde kaybedeceklerinizi göstermek için yazdım.
Zaman kaybetmemeniz, ekonomik olarak kayıplar yaşamamanız ve huzur-tatmini ıskalamamanız için yazdım.
İtiraf edeyim zamanında bunları kaybeden biri olarak da yazdım.
Şimdi sizinle bir sırrımı paylaşacağım. Sadece birkaç gün oldu fark edeli. Yeni yeni keşfettiğim bir şey..
“Hayatınızın sadece yaptığınız işten ibaret olmasın. Her yıl iş dışında da farklı bir şeyleri odağınıza alın”. Bu sizi hipnozunuzdan çıkaracağı gibi, içinde bulunduğunuz koşulları yeniden anlamlandırabileceksiniz.
Bunun için odağınıza aldığınız şey düşüncelerinize hatta inançlarınıza da ters bir şey olsun. Sizi zorlasın, düşünmediğiniz şeyleri düşündürtsün, her gün baktığınız şeylerden farklı anlamlar çıkartmanıza yardımcı olsun.
Hatta sizi şaşkına düşürtecek kadar farklı anlamlar.
O zaman göreceksiniz dünyanın gerçekten kaç bucaktan oluştuğunu ve ne kadar güzel bir dünyada yaşadığımızı.
Kaybettiğiniz zaman kaybetmek yerine kazanmaya, ekonomik olarak kayıplar yaşamak yerine kazançlar elde etmeye ve en önemlisi huzur-tatmini iliklerinize kadar hissetmenize yardımcı olacak.
Hadi bırakın çok çalışmayı ve uyanık olun, uyanın.
Hipnozun yerini farkındalık alsın.
“Senin Hikayen hipnozu bozup
fırsatları görebilmende gizli!“
KEMAL BAŞARANOĞLU