Konfor alanı yoktur.
Size bunu ispatlayacağım.
Önce gelin şu meşhur konfor alanı tanımlayalım.
Bir kişinin bilindik/tanıdık ortamda var olan düzenli devam ettirmesi, kendisini psikolojik olarak rahat hissetmesi.
Şimdi evcil hayvanları olanlar şunu fark etmiştir. Kedi ya da köpeğinin yerini değiştirdiklerinde hayvanların tepkileri değişir, huysuzlaşırlar. Eminim onların huysuzluğu sizi de yeterince huzursuz eder. Hikaye, beyninin limbik tarafından doğmaktadır. Beynin bu kapasitesi tam da bu “konfor alanı” denen tanımın kaybı nedeni ile rahatsız olur. Şimdi kedi köpekle aynı beyne mi sahibiz? Limbik beyin olarak “evet”. Zaten bu sayede evcil hayvanlarla rahat bağ kuruyoruz, tıpkı insanlarla bağ kurduğumuz gibi (Bu arada fark etmeyenler, denesin).
İnsan doğası gereği belirsizliği sevmez. Ve insan beyni netliği, belirliliği ister. Çünkü beynin ilk görevi bizi hayatta tutmaktır. Aksi halde ilk çağlardan bugüne insan türünün devam etmesi mümkün olmazdı. Beynin bizi hayatta tutma telaşesi, psikolojik güvence denen konfor alanı arayışı tanımına da bizi götürüyor. Ama hala iddia ediyorum “konfor alanı yok”!
Uzatmayalım, iş hayatın da konfor alanı denen şey nedir, onu tanımlayalım.
- İyi bir maaş,
- Sosyal statü,
- Araba,
- Başkalarının gözünde … kurumunda çalışmak,
- Sabah git akşam gel bir işinin olması,
- Ya da işinin olduğuna şükretmek…
Listeyi herkes kendi gerekçesine göre oluşturabilir.
Şimdi hatırlıyorum; yıl 2011-12’ler. Çalıştığım kurumda direktörler-departman müdürlerinin iş akitlerinin feshedildiğini veya emekli edildiklerini ve herkesin şaşkına döndüğü o günleri. Halbuki, 2002’lerde çalışmaya başladığımda “artık buradan emekli olursun” cümlesi ile karşılanmıştım. Çünkü gerek kurumun çokulusluluğu, büyüklüğü ve itibarı gerekse orada çalışanların büyük çoğunluğunun oradan emekli olmaları, alternatif arayışına gitmeyeceğimi herkese düşündürtüyordu. Garipsemiştim onların bu duygusunu. Kendimce 3-5 yıl biçtim.
Haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Yoğun iş temposu, başarılar, beklentiler; bir süre sonra bende de ayrılma konusunda eski motivasyonun kaybolmasına, daha çok kurumda pozisyon elde etme hırsı-azmi ya da “siz deyin” telaşesine neden oldu.
Girdiğiniz ortamda çoğunluğa uyumlanırsınız.
Her şey mükemmel miydi de, ben alternatif aramıyordum?
Kesinlikle hayır.
Ama kendimce bildiğim alanda ilerlemek rahat ya da ezber deyimlere göre konforlu geliyordu.
- Yetkinliklerim bulunduğum yere göre yüksekti,
- Emeğimin karşılığını tam alamasam bile %70-75’lerde alıyordum,
- Hem aileden de “her şey nasip-kısmet”i öğrenmiştim. “Olmayabilir” diye de kendimi ikna ediyordum.
Tüm bunların farkındalığı ile daha çok kasıyor, hedefe kilitleniyor ve o hedef uzaklaşmış olsam bile hala hedefteymişim gibi kendimi kabul ediyordum. Kulaklarım yavaş yavaş istemediğim sonuçlar nedeni ile dedikodulara kayıyor, ortamın alışkanlıklarını ben de kazanmaya başlıyordum. Farkında olmadan ben de konfor alanı denen yalan içinde kayboluyordum. Ta ki 2011-12’lerde kurumda ilk kez yaşanan o şoklara kadar!
O gün, konfor alanı denen şeyin “alışkanlıktan ve ezberden öte bir şey olmadığını” anladım. Bugün biliyorum ki, bedenin en antidemokratik organı olan beyin alışkanları seviyor. Çünkü alışkanlıklar-öğrenmeler yaparak daha az besin ve oksijen tüketiyor. Ortalama 1300-1400 gram insan beyni dinlenme halinde vücuttaki enerjinin %20’sini tüketir.
Ve o gün itibari ile güvenli diye algıladığım yere olan algım bozuldu. Ve arıza çıkartmayı seven insanın fabrika ayarlarına geri döndüm.
Benim bu farkındalığımı herkes yaşadı mı?
Bence evet!
Ama tepki aynı şekilde mi oldu?
Elbette hayır!
Bugün birçok arkadaşım bulunduğu yerde farklı pozisyonlarda çalışmaya devam ediyor. Düşünce kalıpları, inanç sistemleri ya da alışkanlıkları, ortamı benim gördüğüm gibi onlara algılatmadı. Benim gördüğüm riskleri ya algılayamadılar ya da algıladılar ama nasıl bertaraf edeceğini bilemedikleri için kabul geçtiler.
- Ben buradan başka ne iş yapabilirim ki?
- Hem ailem, çevrem bu büyük kurumdan ayrılırsam ne düşünür/der?, soruları size tanıdık geliyor mu?.
Başkalarını boşverin, önemli olan sizsiniz. Beyninizi tanırsanız, kendinizi ve neyi -neden yaptığınızı çok daha iyi anlarsınız. Değiştirme ve sizin için en iyi ve en uygununu bulma şansınız olur.
Başlangıç sorumuza geri dönelim mi?
“İş Ortamında Gerçekten Konfor Alanı Varsa İnsanlar Neden İş Değiştirir?”
Kararı siz verin, ben hala yok diyorum.
Ama şunu bilin;
İçinizde bir şekilde bir şeyler size bulunduğunuz yerin doğru olmadığını söylüyorsa yani kaşıntınız varsa, işte o zaman sorgulama kapasitenizin devreye girmesine müsade edin (beynin ön – alın lobu/ prefrontal korteks). Tatminsizlik, daha iyi-uygunu tanımlama dürtüsü, adım atma niyeti ve cesaret sizi adım adım iş değişikliğine götürecektir.
Her şey kendini bilme ve potansiyeli ateşleme azminizde gizli.
Ya da siz boşverin, herkes gibi kendinizi “konfor alanından çıkamıyorum” diye kandırmaya devam edin.
1 comment
Comments are closed.